Kurban hatıraları

Bugün kurban bayramının ikinci günü. Okuyularımızın Kurban bayramlarını tebrik ederim. Dokuz yaşına kadar fakir bir dağ köyünde yaşadım. Her ailenin kendine yetecek kadar koyun ve keçisi vardı. Kurban olarak bunlardan birini keserdik. Sanırım herkes kurban keserdi. Onun için kurban eti dağıtıldığını hatırlamıyorum.

Geleneğimizde kurban eti üçe bölünür. Biri ihtiyaçlı kimselere verilir, biri bayram günlerinde misafirlerle birlikte yenir. Son üçte biri de saklanır. Ama bu kesin emir değildir. İmkanı olan kurban etinin tamamını dağıtabilir. Mali durumu iyi olmayanlar ise etin hepsini kendi ailesi için saklayabilirler.

Kurbanda asıl olan Allah rızası için bir hayvanın kesilmesi kanının akıtılmasıdır. Kurbandan söz ederken “kesmek, boğazlamak, kanını akıtmak” gibi kelimeler ilk bakışta bize ürkütücü gelebilir. Hatta geçmiş senelerde kurban aleyhinde olanlar, kurban kesmeyi kaba, vahşi, hayvan haklarına saygısızlık gibi ifadelerle eleştirirdi. Oysa insanların başlıca besinlerinden biri ettir, et de hayvanlardan elde edilir. Bunun için hayvanın kesilmesinden başka çare yoktur. Bu durum hayatın bir gerçeğidir.

İNCİTMEDEN KESMEK
Şu da var ki, İslam dinindeki her şeyi yi ve güzel yapma ilkesinden hareketle, hayvanı keserken onu fazla incitmeyecek, iyi ve uygun usulle kesmek tavsiye edilir. Ayrıca tekke çevrelerinde kesmek yerine “tığlamak” kelimesi kullanılır.

1951-52’den itibaren Konya’nın içindeydik. Belli bir dönemden sonra büyükbaş hayvan yani dana veya inek kesmeye başladık. Hayvan iri cüsseli ise 7 kişiye kadar hissedar olabilirdi.

Kurban Bayramı günü bahçemizde toplanırdık. Tecrübeli birkaç kişi hayvanın ayaklarından geçirdikleri iple onu yere yatırırlardı. Güçlü kuvvetli kişiler, birbirinin desteğiyle kesme işini yaparlardı. İşin asıl zor kısmı yüzülmesi, parçalanması ve kaç hisse ise o kadar eşit parçaya bölünmesidir.

PAYLAŞIMDA EŞİTLİK
Bu noktada terazi kullanılır. Hayvanın çeşitli bölgelerinin adaletli şekilde pay edilmesine önem verilirdi. O sırada ilk çıkan parçalardan acele kavurma yapılır, çalışan ve seyredenlere ikram edilirdi.

İzmir’e geldikten sonra yetmişli seksenli yıllarda önce kurbanlarımı kesilmesini yoldan geçen kasaplara yaptırdım. Kesim ücretine ilaveten, biri böbrek yatağını aldı ki, koyunun en lezzetli bölgesi imiş. Bir başkası gerdanı almıştı. Güya profesyonel olan bu kesicilerin çoğunun bu işi iyi bilmediklerini gözlemledim.

Güzelyalı’da kira evinde otururken alt komşumuz Ayşe Hanımın kurban kesmeyi bildiğini gördüm. İlk kurban kesmem de ondan ders alarak oldu. Sonraki birkaç yılda kurbanımı kendim kestim. Daha sonra İlahiyat Fakültesi Vakfı’nın sunduğu hizmetlerle, arkadaşlarla ortak büyük baş hayvan hissesine girer oldum.

Yaş ilerleyince eşim ve ben kesilen kurbanın maddi yorgunluğuna katlanamaz olduk. Epey senedir kurbanımı bağışlıyorum. Diyanet Vakfı, Kızılay, ve başka kurumlar vekaletle kurban hizmeti veriyorlar. Yurtiçi daha pahalı.Yurt dışında kestirmek daha düşük fiyata.

Yurt dışındaki kestirmeyi önce biraz yadırgadım, daha sonra yoksul Afrika veya Asya ülkelerinde kesildiğini öğrenince rahatladım. AyrıcaTürkiye olarak oralara ulaşacak maddi imkana kavuştuğumuz ve böyle bir kurban organizasyonu yapabildiğimiz için mutlu oldum. Allah kurbanlarımızı kabul etsin.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.