MEKTUPLAR-3 (MANİSA LİSESİ’NİN EFSANEVÎ HOCASI)

MEKTUPLAR-3

(MANİSA LİSESİ’NİN EFSANEVÎ HOCASI)

Mehmet Demirci

Eskiden liseler sâdece büyük şehirlerde bulunurdu. Sayıları az olduğu için, öğretmen ve öğrencileri kaliteliydi. Manisa Lisesi 1887’de açıldı. Değerli öğretmenler ve iyi öğrencilere sahipti.

Nâzik Erik (1919-2012) kıymetli bir edebiyat hocasıdır. 1952-1957 yılları arasında Manisa Lisesinde edebiyat ve kompozisyon dersleri okuttu. Öğrencilerinden yazarlar çıktı. Özcan Ergiydiren, Kemal Yurdakul Aren ve Gazanfer Sanlıtop bunlardan birkaçıdır.

Gölmarmaralı Gazanfer Sanlıtop, ülkemizin önemli sanâyicilerinden biridir. Aynı zamanda yazar ve şairdir. Hakkında bir kitap yazdığı öğretmeninden “Efsanevî edebiyat hocası” diye bahseder ve onu hep saygıyla anar. “Bugün meramımızı yazıyla ifâde konusunda bir şeyler yapabiliyorsak, okuduğumuzu kolayca anlayıp yorumlayabiliyorsak onun sayesindedir” der.

Nâzik Erik mânevî donanımı olan biriydi. Yetenekli öğrencileriyle özel olarak ilgilenir, âileleriyle tanışırdı. Evi tekke gibiydi. Öğrenciler gelir giderdi. Onların her derdi ile ilgilenirdi. Bu suretle birçok gencin mânevî hayattan nasiplenmesini sağladı.

Nâzik Hoca’ya, sâhip olduğu mânevî dünyânın kapısını Sâmiha Ayverdi (1905-1993) açmıştı. Onun irşâdıyla kâmil bir insan, iyi bir öğretmen ve başarılı bir rehber olmanın yollarını öğrenmiştir. (Bkz. www.Nâzikhoca.com/)

Sâmiha Ayverdi ile Nâzik Erik birbirlerine çok sayıda mektup yazmışlar. Bunlardan bulunabilenler, Hocanın öğrencisi Özcan Ergiydiren tarafından bir araya getirildi ve “Mektuplar-3” adıyla 238 sayfalık bir kitap oldu (Kubbealtı neşriyâtı).

MANİSA

Nâzik Erik’in Manisa’ya tâyini çıktığında Ayverdi’nin ona “Manisa güzel yerdir” diye bu şehri övdüğü görülür.

Ayverdi şehrin başka bir özelliğine dikkati çeker: “Siz Manisa gibi zengin kütüphânesi olan bir şehirde bulun­makla bahtiyarsınız. Kendi hesabıma, bu araştırma (Ayverdi’nin bir kitap çalışması) münâsebetiyle kütüphanelerde dolaşmaklığım, şu son mesaînin en zevkli günleri oldu. Fakat aynı zamanda hazin ve üzüntülü günlerin de diyeceğim. Zîra kütüphanelerimiz birer hazîne! Ne çâre ki bu hazînenin kapısını kurcalamak isteyen, eli anahtarlı kimse yok. Öyle şuarâ tezkireleri  mevcut ki, hattâ eski harflerle dahi basılmamış da hâlâ el yazısıyla durmakta. Halbuki edebiyat vadisinde bunlara ne kadar da muh­tacız.”

Ayverdi daha sonra Manisa kütüphanesine dair bâzı bilgiler isteyecektir. Bu arada Nâzik Hoca 1955 târihli mektubunda şu bilgileri verir: “Kütüphânede 25 bin kitap var. Bunların 5 bin tanesi yazmadır.”

MESİR HAKKINDA

Nâzik Hoca’nın 1954 yılından itibâren Sâmiha Ayverdi’ye Nevruziye (Mesir macunu) gönderdiği anlaşılıyor. Ayverdi bunun için teşekkür eder. Mektuptaki ifâdeye göre Manisa’da mesir, o yıllardan sonra îmal edilmeye başlanmıştır. Ayverdi şöyle yazar: “Arkadaşlarla bu haftanın toplantısında mâcundan onları da hisselendirdim. Hasta, yaşlı, genç tanıdık ve dostlara da sıra düştükçe ikram ediyorum. Pek makbullerine geçiyor. Billhassa zahmetinize ve inceliğinize teşekkür ederim.

Nâzik Erik Mesir hakkında bilgi vermek ihtiyâcı duymuş: “Nevruziye’nin (mesir mâcununun) burada Kanûnî’nin vâlidesi tarafından tesis edilen müessese ile -malûmunuz veçhile- Merkez Efendi’nin işaret­leri [ile] âdet edildiği söyleniyor. Sultan “İki bayram var, birini de ben koyayım da millet sevinsin, bayram etsin!” demiş. Bîmarhâne’ de baharat, hastalar tarafından dövülür, mâcunlar kaynatılır, Nevruz gecesi memleketin hâfızları sabaha kadar başında okurlar. Öğle na­mazından çıkınca da câmiin kubbelerinden küçük kâğıtlara sardıkla­rını atarlar imiş. Vakıflar İdâresi şimdi de bir miktar kaynattırıyor.”

DERVİŞLİĞE DAİR

Sâmiha Ayverdi’nin derviş zümreleriyle tanışıklığı ve dostluğu vardı. Yolları kesişenleri Nâzik Hoca’yla da tanıştırmak istediği görülür, şöyle yazar: “Size bir havâdisim daha var: Geçen gün Bahâriye Mevelevîhânesi Şeyhi Hüseyin Fahreddin Efendi’nin kızı Destînâ Hanım bizde idi. Uzun senelerden beri Manisa Akhisar’ında yerleşmiş bulunuyor. Gelip görüşmesi için isminizi ve adresinizi verdim. Bu olgun derviş ile belki yakında görüşürsünüz. Her iki taraf için de hoş olur zannındayım.”

Ayverdi dervişliğin sözünü eden değil onu yaşayan biridir. Nâzik Hoca’ya şu hatırlatmayı yapar: “Çeşit çeşit, çeşni çeşni üzümler yetiştiren bağdan devşirilen bu meyvelerin hepsini bir küpe sıkıp vahdet şarabı hâsıl etmeğe çalışmak.”

Bunun kolay olmadığını mukavemet ve tepkiler geleceğini, işte dervişliğin tam da bu noktada devreye gireceğini belirtir. Her türlü hile ve ikiyüzlülüğe gözünü kapatıp, Hakk’ın rızası için insanlara hizmet etmeye çalışmak gerektiğini söyler. Ona göre: “Dünya dört başı mâmur dervişlerin çoklukta olduğu bir mekân olduğu zaman güllük gülistanlık olacak”tır.

İHLÂSLI VE SÂHİPLİ OLMAK

N. Erik Sâmiha Ayverdi’ye mektupla bir şeyler sormuş olmalı ki, kendisine şu önemli cevabı verir:

“Azîzim Nâzik Hanım, mektubunuzu dikkatle, alâka ile ve satır satır düşünerek okudum. Netîce olarak söyleyebileceğim şey şu: Sahibe sığınarak, akl-ı selîminiz, hangi tarafta ve hangi işte faydalı olabileceğinizi işaret ediyorsa onu talep ve tercih ediniz. İhlâs ve samimiyetle Hakk’a dayanan aldanmaz. Ona en kestirme ve en arı­zasız yol gösterilir. İnşallah sizin için de böyle olacaktır.

Sâmiha Ayverdi’nin rahberliği ile mânevî tekâmülü devam eden Nâzik Erik, gayret ve ihlâsla bu gelişmeyi sürdürmüş olmalı ki, Ayverdi’nin 1979 târihli bir mektubunda şu övgülere lâyık görülmüştür:

“Aziz Hoca, sen ana hatları ile beraber bütün teferruatı düşü­nülmüş, metin, dayanıklı, fırtınalara, yağışlara ve çeşitli tesirlere karşı sağlama alınmış bir çadır kurmuş, içine de, müslüman-Türk irfanını getirip yerleştirmişsin. Sâhipli bir âşık-ı şeydâ ancak böyle bir âbide dikebilir.”

İkisinin de ruhları şâd olsun.

(Mektuplar-3, Sâmiha Ayverdi-Nâzik Erik, Kubbealtı neşriyâtı, 2016)

 

Kaynak:tarihistan.org.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*