Memleketten ve dosttan haber

“Süleymaniye Camisi’nin karşısındaki duvar dibine dizilen falcılar vardı. Gelip geçen her sınıf halktan kendilerine başvuranların falına bakarlar, onlara ümit ve teselli verirlerdi.

Bir gün belediye çavuşları bu falcıları kaldırıyordu. Anadolu’nun sevgili evlatlarından bir nefer (asker), orada duran arkadaşlarının yanından ayrılarak çavuşun yanına gitti. Falcılara ilişmemesini rica etti. Muhatabı hayret ediyordu:
– Sizi burada aldatıyor, paranızı alıyor, diyordu.
– Ziyanı yok hemşerim, dedi, paramızı alsın. Bize memleketten haber veriyor ya!..
*
Hikayeyi arkadaşım Yahya Turan’dan dinledim. Sonra araştırdım, Hüseyin Cahit Yalçın‘ın Hayat-ıHakikiyye Sahneleri adlı kitabında (İstanbul, 1909) geçiyormuş. Bunagöre olay 1900’lü yılların başınaait olmalı.

MEMLEKET HİKAYELERİ
O günlerde şimdiki gibi telefon yoktu ve başka haberleşme imkanları son derece kısıtlıydı. Uzaklardan gelmiş askercikler, gerçek olmasa da falcının klişeleşmiş sözleriyle teselli buluyordu.

Ne güzel hikayelerimiz vardır.
Ömer Seyfettin hikayeleri milli ve hamasi duyguları güçlendirmek için ilaç gibidir.

Vatan sevgisini pekiştiren; duygu, şefkat ve merhamet yüklü hikayeler için akla gelecek isimlerden biri Refik Halit Karay‘dır. Onun GurbetHikayeleri adlı kitabı meşhurdur.
Mesela bu eserdeki “Gözyaşı” hikayesinde Balkan göçleri sırasında, ağır yolculuk şartlarında çocuklarını kaybeden bir annenin başından geçenler anlatılır.

“Eskici” başlıklı hikayede ise 5 yaşında öksüz ve yetim kalan Hasan’ın Filistin’deki halasının yanına gönderilişi ve orada yaşadığı acıklı ve duygulu anları dile getirilir. Temel konu “memleket özlemi”dir. Bu arada yalnızlık, kimsesizlik ve anadille konuşmanın değeri de anlatılmıştır.
Bu iki hikayeyi, insanın gözleri dolmadan okuması mümkün değildir.

CANIMI VERİRDİM
Falcı hikayesi bana başka bir konuyu hatırlattı. Mevlana Celaleddin’in hayatında Şems-i Tebrizi’nin önemli yeri vardır. O adeta yanmaya, parlamaya hazır bir durumda iken Şems gelip onu tutuşturan bir kıvılcım vazifesi gördü. Ondaki ilahi aşk duygusunu aktif hale getirdi. Etkisi günümüze kadar gelen Hz. Mevlana kimliği böylece ortaya çıktı.

Çeşitli sebeplerle Şems Konya’yı terk etmek durumunda kaldı. Sonunda tamamen kayboldu. Bu hadise karşısında Mevlana deli divaneye döndü. Çok üzüntülü günler yaşadı.
Şems’le ilgili her habere ilgi duyar oldu. Mevlevi kaynakları şunu anlatır:

Bir gün birisi çıka geldi, Hz. Mevlana’ya Şems’i gördüğünü söyledi.
Mevlana heyecanlandı, hemen sarığını cübbesini çıkarıp adama verdi.
Yanındakiler Mevlana’ya adamın yalan söylediğini, sırf bahşiş almak için böyle davrandığını hatırlattılar.
Mevlana, “Biliyorum” dedi, “Ona verdiklerim yalan haberi içindir. Eğer doğru söylemiş olsaydı canımı verirdim.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.