İlk duraktan metroya bindim. Tam karşımdaki koltuk boş. Bir durak sonra bir anne oğul geldi. Karşımdaki koltuğa çocuk oturdu, anne ayakta. Başımda kasket var, annenin yüzünü göremiyorum.
Çocuk 9-10 yaşlarında, iyi beslenmiş, biraz kilolu. Kocaman bir sırt çantası var, onu yere koydu, hayli ağır görünüyor. Anlaşılan, okul çıkışı anne çocuğunu almış evlerine gidiyorlar.
Oğlanın biçimli bir yüzü, sıhhatli, tombul pembe yanakları var. Burnu kalkık, sanki heykeltraş elinden çıkmış veya usta bir estetik cerrahın neşteri değmiş gibi. Bir ara vagonun sağ tarafındaki sedir gibi koltuklarda yerler boşalınca anne oraya oturdu, çocuk da hemen annesinin yanına geçti ve ona yaslandı.
Çocuk yüz şeklini anneden almış. Annenin kalkık burun yapısı aynı oğlununki gibi. Koyu kırmızı parlak ruj sürmüş, giyim kuşamı, hali tavrı itibarıyla ortanın üstünde gelir grubundan sayılır. Sakin fakat özgüveni yüksek görünüyor. Yüzünde, kendine yaslanmış çocuğu sebebiyle belli belirsiz bir mutluluk seziliyor.
YIRTIK PANTALON
Karşımdaki boşalan koltuğa sonraki durakta binen bir genç kız oturdu. Dizleri üzerinde çantası, elinde cep telefonu. Tırnaklarına koyu bordo parlak bir oje sürmüş. Telefonundan kulaklıkla bir şeyler dinliyor. Tam önümde ve yüz yüzeyiz, bir ara çantasından bir cihaz çıkardı, kablosunu telefona taktı. Anlaşılan pili zayıfladığından yedek şarj aletini bağladı.
Kızımız soluk açık mavi bir kot pantolon giymiş. Pantolonda tam dörder tane yırtık bulunuyor. Biri dizinde, biri diz altında, ikisi üst tarafta. Yırtıklarda sağdan sola kirli beyaz iplikler var. Oturmaktan dolayı yırtıklardan birinin iplikleri üst üste binmiş, kız bunu eliyle düzeltti.
Yırtık pantolon modası birkaç sene önce çıktı. Önce zıpır genç kızlar denedi, sonra yavaş yavaş yaygınlaştı. Yırtık sayısı birken 2, ikiyken üç, dört oldu. Dizleri tamamen açıkta bırakacak şekilde büyüyenler çıktı.
Moda sektörü bir tuhaf. Farklı olma ve dikkat çekme isteğine cevap verme işi alabildiğine sulandırıldı. Giyim modasında güzel görünme dürtüsünün etkisi vardı. Şimdilerde estetik kaygısı unutuldu.
O güzelim kot kumaşlar, modaymış diye eskitiliyor, yıpratılıyor, pantolon paçalarına çeşit çeşit yırtıklar açılıyor. Bütün bunlar ayrı bir işlemle olup ek masrafı gerektirir. Gel de Tevfik Fikret’e hak verme: “Beşerin böyle dalaletleri (sapıtma) var/ Putunu kendi yapar kendi tapar.”
YAPAY ESKİTME
Rahmetli ağabeyim dokumacı idi, her türlü dokuma işi yaptı. Bir ara halı dokuttu. İpi, boyası, tezgahı, deseni derken bu oldukça zahmetli bir iş. Eski desenleri bularak kelle denen seccade tipi halılar dokuttu.
Türkiye’de ilginç piyasalar var. Eskiden kalma, kök boyalı el dokuması halı ve kilimler turistlerin ilgisini çeker. Bundan iyi para kazananlar oldu. Bu arada kimin aklına geldiyse yeni halıları eskitme yöntemi çıktı.
Bir gün memlekete gittiğimde ne göreyim; ağabeyim yepyeni halı seccadeleri asitli sular içine atıp renklerini solduruyor, merdanelerden geçirip eskitiyor. Halı tüccarları öyle istiyormuş. Bu işten asıl kazananlar onlardı. Daha sonra alıcılar durumu fark edince yapay eskitme tavsadı.
Bir yanıt bırakın