Musikimizde Muharrem

Muharrem ayının ortalarındayız. Muharrem tarih boyunca acı, tatlı birçok olayın hatırasını taşır. Özellikle bu aydaki acıklı Kerbela vak’ası dolayısıyla Alevi-Bektaşi topluluğumuz Muharrem’de daha derin bir duyarlılığa sahip olurlar. Sünni kesime ait tasavvuf çevreleri de buna geniş şekilde iştirak eder.
Musiki, duyguların en iyi şekilde yansıdığı bir alandır. Ehl-i Beyt, Kerbela ve Hz. Hüseyin’in şehadetinin doğurduğu hüzün bizim musıkimizde geniş şekilde yankı bulmuştur. Bu durum sadece dini musıki ile sınırlı değildir.
***
İzmir Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Mum Işığı’nda Dinletiler programının ilki, 18 Kasım’da yapıldı. Bu yıl Atatürk İl Halk Kütüphanesi’ne taşınmış. Bu sezon sadece 6 dinleti var. Her birinde iki solist yer alıyor. İlk programda önce Gülnur Ballıoğlu’nu dinledik. Zekai Dede besteleri seslendirdi.
İkinci solist Bora Uymaz’dı. Gülü tarife hacet yok. B. Uymaz ses rengi, tavır ve üslubuyla musikimizin yüz akı olan bir değer.
Bu yazının asıl sebebi seçilen parçaların başlığı: Bektaşi Nefesleri. Devlet Korosu Muharrem duyarlığını dikkate alarak böyle bir konu belirlemiş, kutlarız. TRT yayınlarında da bu alana yer verildi.
Toplumumuzu Alevi-Sünni diye ayrıştırmak isteyen yıkıcı anlayışa bütün bunlar iyi bir cevaptır. Aslında böyle bir ayrımın temeli yoktur. Aynı musiki parçaları her kesimde zevkle dinlenir. Gerektiği zaman gözler birlikte nemlenir.
***
Bora Uymaz iyi bir repertuvar hazırlamış. Çeşitli ilahi ve nefesler söyledi. Aralarında mersiye ve kasideler vardı. Sanatçımız bunları her zaman başarılı biçimde icra eder.
Sözleri Hilmi Dede Baba’ya ait bir Saba Nefes: “Aynayı tuttum yüzüme/ Ali göründü gözüme/ Nazar kıldım ben özüme/ Ali göründü gözüme”
Hz. Ali sevgisiyle dolup taşan Dede Baba sonunda tevazuunu dile getirir: “Hilmi geda Hilmi kemter/ Görür gözüm dilim söyler/ Her nereye kılsam nazar/ Ali göründü gözüme.”
Tasavvuf inanışı, gerçek velilerin sözlerinin Hak’tan geldiğini kabul eder. Çünkü onlar Hak’ta fani ve O’nunla baki olmuşlardır. O’nunla işitir, O’nunla görür, O’nunla söylerler. Kaygusuz Abdal’ın Hicaz nefesi: “Evliyadan gelen kelam, okunan Kur’an değil mi?/ Gerçek velinin sözleri, sure-i Rahman değil mi?”
Hüseyni nefeslerden Pir Sultan Abdal’ın şu sözleri ne kadar hoş. Beşeri olanla dini-manevi olanı ne güzel bir araya getirir: “Yüzün gördüm dedim Elhamdülillah/ Boyun gördüm okudum Kulhüvallah”
Ve Şem’i Baba’nın ilahisi: “Göster cemalin şem’ini/ Yansın oda pervaneler/ Devlet değil mi aşıka/ Maşuka karşı yaneler”
“Cevr ü cefa etmek ile/ Şemsi seni terk eylemez/ Seni seven aşıkların/ Haşa senden usaneler.”
Tasavvuf bir olgunlaşama yolu, önce silkinmek uyanmak gerekir. Safraları atıp boşaldıktan sonra kovanını manevi balla doldurmaya sıra gelir. Tıpkı Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi:
“Uyur idik uyardılar/ Diriye saydılar bizi/ Koyun olduk ses anladık/ Sürüye saydılar bizi.
“Halimizi hal eyledik/ Yolumuzu yol eyledik/ Her çiçekten bal eyledik/ Arıya saydılar bizi.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.