Mustafa Kutlu’da Mevlâna ve Sema

MUSTAFA KUTLU’NUN SON KİTABINDA

MEVLEVÎLİK VE SEMÂ

Mustafa Kutlu’nun her yıl bir hikâye kitabı çıkar. Geniş bir okuyucu ve meraklı kitlesine sahip. Son derece sade ve kolay okunan bir üslûbu var. İnsanı can evinden yakalayan, sarıp sarmalayan bir yazış tarzı mevcut.


Kitaplarından bazıları filme çekildi, Uzun Hikâye bunlardan biri. Hikâye kitaplarından birkaçı şunlar:

Gönül İşi, Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Sır, Tufandan Önce, Rüzgarlı Pazar, Zafer yahut Hiç, Hayat Güzeldir, Anadolu Yakası, Sıradışı Bir Ödül Töreni, Nur. (Dergâh yayınları, 2014)

*

Mustafa Kutlu, hikâyelerinde tasavvuf düşüncesine sıkça yer verir. Onun anlattığı tasavvuf bizim esasında bildiğimiz ama açıkça anlatılmayan, gösterilmeyen bir tasavvuf. Tasavvufun devletle, ekonomi ile ilişkileri bilinir. Kutlu, 80 sonrası Özal’lı yıllarda cemaatlerin, tarikatların şirketleşmesini çok iyi anlatır. Bu sıradaki yozlaşmayı göz önüne serer.

Kutlu’nun son kitabı “Nur” adını taşır. “Nur” kitaptaki baş kişinin adı. Kendisi bir mimar, çok varlıklı bir ailenin iyi eğitim almış bir kızı. Ama mutsuz, arayış içinde. En son tasavvufa merak salar. Kitaplar okur, huzur bulamaz. Bağlanabileceği bir şeyh, bir mürşit aramaktadır. “Aramakla bulunmaz, fakat bulanlar arayanlardır” hikmetli sözüyle o da bizzat karşılaşır.

Yazar Nur’un okuma merakının nerelere vardığını şöyle anlatır:

“Okumaları felsefeye kaydı Heidegger, Kierkegaard, Kant, Bergson, Hint felsefesi Upanişatlar, Veda’lar karışık okudu. Oradan tasavvufa geçti. Batı’da işin aslını kavrayan birini bulamamıştı.

En iyisi İbn Arabî dediler. İbn Arabi’den başladı.

Daha yüz sayfa okumadan bıraktı. Anlamıyordu. Acaba İbn Arabî okuyanlar anlayabiliyorlar mıydı? “Bilmek”ten ziyade “bulma”ya dayanan bir şey. Umut tükenmez. Cenab-ı Hak dilediğini hidayete eriştirir. Devam.

Oradan Mevlâna’ya geçti.

Zihninde kadim sorular: Varlık, sebep, eşya, kader, irade, hürriyet, suç ve ceza, vb.

En iyi Mesnevi şerhi Ahmet Avni Konuk’undur dediler. Onu aldı okudu. Yine sükut-ı hayal. Yine bir şey anlamıyor.

Başkaları Mevlâna’dan ne anlıyor acaba?

Sonra i%9