Bu sonbaharda yaprak dökümü devam etmekte. Ara nesil denebilecek insanlar bir bir “ircii” (Rabbine dön) emrine uyarak öteki aleme intikal ediyor.
21 Ekim pazar günü Orhan Büyükaksoy Bey’in cenaze merasimi vardı. Sevenleri, dostları Türkiye’nin dört bir yanından gelerek İstanbul Merkez Efendi Camisi’nin geniş avlusunu doldurdular.
Hz. Mevlana ne güzel söylemiş, ölüm vaktini “şeb-i arus”, yani düğün gecesi olarak nitelemiş. Demek Hak dostlarının vefat töreni, acının paylaşılması kadar, sevinçli görüşmelere de sahne oluyor.
Orhan Bey’in dostları da oğulları Alinur ve Halim’e baş sağlığı dileklerini iletirken, birbirleriyle görüşmenin sevincini yaşıyordu.
Cenazesi dualarla, tekbirlerle, ilahilerle Merkez Efendi Kabristanı’ndaki aile mezarlığına sırlandı.
İSTANBUL BEYEFENDİSİ
Kimdi Orhan Bey? İmparatorluktan Cumhuriyete intikal eden son dönemin büyüklerinden eğitimci-mutasavvıf Kenan Rifai’nin (1867-1950) torunudur. Babası ilahiyat ve eczacılık tahsil etmiş, hafız mevlithan Kazım Büyükaksoy’dur (1904-1993).
1929 doğumlu olan Orhan Bey tam bir İstanbul Beyefendisi idi. Kendisi tekkelerin açık olduğu devre yetişmedi, ama babası, ailesi eski tasavvuf ve tekke terbiyesi içinde yetiştiklerinden evlerine o atmosferi yaşatıyor olmalılar ki; Orhan Bey da tasavvuf edebini ve ahlakını canlı bir şekilde görmüş, benimsemiş ve temsil etmişti. Kendisine “ara nesil” deyişim bu sebeptendir.
Orhan Büyükaksoy 1971-1978 yılları arasında, 7 sene İzmir’de bulundu. Görevi Emniyet Sandığı Karşıyaka Şubesi Müdürlüğü idi. Emniyet Sandığı, Ziraat Bankası’nın yan kuruluşu olarak bankacılık hizmeti veren bir kurumdu. 1984’te Ziraat Bankası’nın bünyesine alındı.
Orhan Bey’le İzmir günlerinde sıkça görüşürdük. Boylu boslu, gayet iyi giyinen, vakar sahibi biriydi. Mütevazı, edepli, güler yüzlü, asil tavırlı idi. kimsenin aleyhinde konuştuğuna, dedikodu yaptığına hiç rastlamadım. Eşi merhum Talia Hanımla mutlu bir hayatları vardı.
MUSİKİ VE SEMA
Oğlu Prof. Alinur Büyükaksoy’dan öğrendiğime göre: Orhan Bey son derece dürüst ve nüktedan bir kişiliğe sahip idi. Eşine, çocuklarına ve torunlarına çok düşkün bir aile babasıydı ve koyu bir Fenerbahçe taraftarıydı.
İyi bir müzik kulağı vardı. Öğrendiği bir şarkıyı veya ilahiyi piyanoda rahatlıkla çalabilirdi. Kitapçı Selahattin Demirtaş ve Zakirbaşı Albay Selahattin Gürer Bey’lerden “kıyam zikri”ni talim etmiş ve tasavvuf kültürümüzün bu önemli unsurunu gençlere öğretmek için büyük bir çaba sarf etmiştir ve bunu başarmıştır.
Erenköy Galip Paşa Camisi müezzinlerinden Muammer Efendi kendisine bir bendir yapıp hediye etmiş ve bu ritim aletini vurmayı öğretmiştir. Ayrıca Mevlevi Resuhi Baykara’dan sema çıkarmış ve Konya’daki ilk Şeb i Arus törenlerine semazen olarak katlmıştır. Ruhu şad olsun.
Bir yanıt bırakın