Edebiyatımızda “na’t” diye bir tür vardır, Peygamber efendimize övgü şiiri demektir. Divam, Tekke ve Halk şiirinde en güzel eserler na’t parçalarıdır denebilir.
Peygamber sevgisi Kuran ve hadislerde önemle vurgulanır. İmanın tadının Allah ve Resülünü sevmekle bulunacağı belirtilir. Hz. Peygamber’i herşeyden çok sevmedikçe gerçek mü’min olunamayacağı ifade edilir.
Günümüzde de na’t türü şiirler yazılmaktadır. 1990 yılında Türkiye Diyanet Vakfı bir Na’t-i şerif yarışması açmıştı. Yarışmada büyük ödülü “Yağmur” adlı şiir aldı. Uzun bir şiirdi. Yazarının adı Nurulla Genç. İsmini ilk defa 31 yıl önce o günlerde duydum. Kendisi Yağmur Şairi diye meşhur oldu.
Nurullah Genç,1960’da Erzurum’un Horasan ilçesinin bir köyünde doğdu. Atatürk Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. İlmi kariyerine aynı üniversitede devam etti ve işletme profesörü oldu.
İlkokulu, köyünde okul olmadığı için, akrabalarının yanında iki ayrı köyde okuyarak bitirdi. Ortaokulu Kars ve Horasan’da akrabalarının yanında okudu bu sırada garsonluk, fırncılık ve atakkabı boyacılığı yaptı. Sınıflarını hep birincilikle bitirdi.
Halen 61 yaşındaki Nurullah Genç en verimli dönemini yaşıyor. Televizyonlarda görünüyor. Youtube’da pek çok sohbet programı var. Tipik bir Anadolu insanı; mütevazı, külfetsiz, samimi bir görünüşü var. Hayat hikayesini ve başarı sırlarını zevkle anlatır.
TİCARET AHLAKI
Nurullah Genç’in hayatından bazı kesitlerin yer aldığı kitabı bugünlerde çıktı, adı Omuzlarımda Dünya (Timaş, 2021). Oradan yaşanmış ibretli bir hikaye:
Nurullah Genç’in babası çok takva sahibi ve ahlaklı bir kimsedir. Çocukluğunda babasıyla bir koyunlarını satmak üzere pazara giderler. Koyun tacirleri gelir, biri 40 lira teklif eder, ikincisi 45, üçüncüsü 50 verir. Babası kabul etmez. “Bu koyunun hakkı daha fazla” der. Nurullah Genç anlatır:
“Bir süre bekledik. Babamdan daha genç bir adam yaklaştı ve selam verdi ve şöyle dedi: ‘Ben bu koyunu almak istiyorum, uzaktan izledim. Buna hak ettiği parayı vermediler’ der ve 70 lira vereceğini söyledi. Babam ‘Olmaz,'” deyince adam bu sefer yüksek sesle ‘Nasıl olmaz? Onların verdiğinin bir buçuk katını verdim,’ diye tepki gösterdi. Babam, ‘Kardeşim bunun hakkı 55 liradır. Bu koyun kuzulamaz, kısırdır, tavlı bir koyundur ama sütü ve kuzusu olmaz o nedenle verdiğin fiyat yüksek. Bunun sadece etinden ve derisinden yararlanılır. Hakkı da elli beş liradır’ deyince adam bir hayli şaşırdı. O hayretle birkaç dakika uğraştı koyunu almak için. Babamın direndiğini görünce sonunda ‘Hakkım helaldir ağabey, parayı ben vereceğim ve helalinden kazanılmıştır. Koyunu götürüp Kurban Bayramı’na kadar besleyeceğim diye ısrar etti ve babamı zorla ikna etti. Koyunu söylediği paraya alıp gitti.”
Babam vefatından önce bir gün anneme diyor ki: Ömrümde pişman olduğum bazı şeyler var. Bir tanesi de o koyunun hak ettiğinden fazlasını kabul etmemdi. Keşke o gün o parayı almasaydım.”
*
Bu köylü baba belki “Kusurlu bir malı, ayıbını söylemeden satmak, bir Müslümana helal olmaz” hadisini duymamıştı ama o irfana sahipti.
Bir yanıt bırakın