Makedonya’da Ohri Gölü’nün kenarında, stratejik bir tepede Sveti Naum Manastırı yer alır. 1 Mayıs’ta oradaydık. O gün Paskalya yortusu dolayısıyla kalabalık bir ziyaretçisi vardı. Çocuk, genç, yaşlı; mum yakanlar, ıstavroz çıkaranlar çoktu.
1950’li yıllara kadar burası Müslümanlarca da ziyaret edilir, dualar okunurdu. Çünkü bu manastır, aynı zamanda Sarı Saltuk Dede’ye ait bir makamdı.
Sarı Saltık Balkanlardaki derviş-gazilerin en meşhurudur.
Balkanlar’ın İslamiyet’le tanışması 13. yüzyıla dayanır. Dobruca bölgesine gelip yerleşen Sarı Saltuk ve arkadaşları Müslümanlığı buralara yaydılar.
Sarı Saltuk, önce Kefe’de ardından Tuna kıyılarında ve Edirne’de bulundu. Buralarda 40 sene kalarak Rumeli’yi İslamlaştırmayı başlıca gaye edindi.
Saltukname onun Menkıbelerini anlatan bir kitaptır. Oradan öğrendiğimize göre Sarı Saltuk kerametler gösteren bir veli, kafirlerle savaşan bir gazi, cinlerle ve devlerle uğraşan bir masal kahramanıdır. O, yabancıların dillerini ve dinlerini bir rahip kadar bilir; türlü türlü yollarla onların şehirlerine, kiliselerine, hükümdar saraylarına girer.
Rahip kıyafetleriyle kiliselerde vaazlar verirdi. Kur’an kadar İncil’i de bilirdi.
Saltuk ölümünden sonrası için yakınlarına şunu vasiyet etti:
Vefat edince yedi ayrı tabut hazırlanacak, birinde naaşı bulunacak, ötekiler boş olacaktır.
Tabutlardan her biri; uzaklara, çeşitli bölgelere götürülüp oralarda gömülecektir. Maksadı oraların, kendisini sevenlerce ziyaret edile edile zamanla İslam- Türk hakimiyetine girmesini sağlamaktır.
Sarı Saltuk’un mezar, makam veya türbelerinin sayısı 7’den fazladır. İşte Ohri Gölü kenarında Sveti Naum Manastırı bunlardan biridir.
Balkan kültür tarihinde Sarı Saltuk’un şöyle bir özelliği de var: Onun türbe ve makamları farklı din mensupları tarafından ziyaret edilir ve benimsenirdi.
Balkanlarda “İki taraflı perestişgahlar” vardır. Yani bazı mekanlarda eski Hristiyan azizlerine saygı ile Türk velilerine saygı birleşmiş durumdaydı.
Her iki dinin kuralcı mensuplarının bunları hoş karşılamayacağı açıktır. Ama hayatın akışı ve sosyolojik gerçekler çok defa kuralları zorlar ve aşar. Herkesin temel inançları kendileri için saklı kalmak üzere, sosyal bir vakıa olarak, bu nevi ortak merkezlere daha sıcak bakılabilir.
Oralarda, farklı dinden insanlar kendinden bir şey buluyorsa ve bu merkezler; dostluğu, yakınlaşmayı sağlıyorsa müsbet vazife görüyorlar demektir.
Ne yazık ki, göçlerle Balkanlarda Müslümanların sayısı çok azaldı. Kalanların ilgisi kayboldu.
Böylece yeni nesiller, Sveti Naum Manastırı’nda Sarı Saltuk’a ait hatırayı ve izi unuttular.
Bir yanıt bırakın