Selim Öztaş müziği

Önceki yazıda Türk müziğinin sahnelerdeki sunumuna değinmiştim. Devlet Koroları’nın, ciddilikle durgunluk çizgisi arasında sıkışıp kaldığını ifade ettim. Kaliteli musikimizin geniş kütlelere ulaştırılması konusunda yeni arayışlara gidilmesi bir ihtiyaçtır.
Bazı özel koro şeflerinin fazla konuşarak laubali bir görüntü verdiklerini, Selim Öztaş’ın bu konuda farklı bir yeri olduğunu belirtmiştim. Selim Öztaş TRT İzmir Radyosu ses sanatçılığından emekli. Korolar kurup çalıştırmış. Alanında öğretim görevliliği yapmış. Yurt içinde ve dışında birçok konserler vermiş.
Ben kendisini Dokuz Eylül Ü. Rektörlüğü’nün “İzmir’de Musiki Günleri” programlarında iki defa dinledim. Selim Öztaş topluluğunun sıcak bir adı var: “Bizimle Şarkı Söyler misiniz?”
Sonuncu konser Şubat’ta Sabancı Kültür’de idi. İzmir’in Türk dönemi tarihi içinde müziğimizin serüvenini sunmak istedi. Göçebelik, Yörüklük devirlerimize ait olduğunu söylediği birkaç türküyü bayanlar korosu seslendirdi.
Selim Öztaş, neşeli, hareketli, konuşmaya meraklı, düzgün konuşan ve bunun farkında olan birisi. Dinleyicilerle birebir iletişime önem veriyor, bunu başarıyor, biraz da abartıyor.
Tarihi seyre dönersek; yerleşik düzene geçtikten sonra şehirleşme başladı. Musikimiz bundan pay aldı. Öztaş’a göre müzikte İzmir’in sesi daha çok Hicazkardır. Bu arada Yağcılar Zeybeği’ni dinledik. Sahnede bir efe şarttı, ama yoktu.
Bir bakıma eğlenceyi öne çıkan programda sıra Tanburi Ali Efendi’nin suzidil ağır semaisine geldi: “Kani yad-ı lebinle hun-i dil-nuş ettiğim demler”. Solist iyi okudu ve büyük alkış aldı. Parça ağır da olsa, beste ve icra kaliteli olunca ilgi görüyor.
Selim Öztaş’ın musiki sevgisi ve seviyesi iyi olan bir dinleyici grubu olduğunu düşünüyorum. “İzmir’in kavakları”nı ve başka parçaları bütün salona söyletti.

RAKIM ELKUTLU
Sıra İzmir’in büyük bestekarı Rakım Elkutlu’ya gelince çok haklı bir şey söyledi: “Rakım Hoca’nın adı İzmir’de bir sanat merkezine verilmelidir.” Yerinde bir talep.
İzmir’in yerel yöneticileri Homeros, Saygun, Nazım konusunda doyum noktasına geldikten sonra belki sıra Rakım Elkutlu’ya gelebilir.
Rakım Hoca’nın nihavend şarkısını dinledik: “Mümkün mü unutmak güzelim neydi o akşam / Hülya gibi rüya gibi bir şeydi o akşam.”
“Bekledim fecre kadar gelmedin ah işte güneş de doğdu” şarkısını hikayesiyle birlikte Selim Öztaş’ın kendisi seslendirdi.
Programın sonuna doğru eşi Neşe Öztaş’ı sahneye çağırdı. Neşe Hanım, sesi ve okuyuşu güzel, saygı uyandıran vakur bir hanımefendi. Program Selim Öztaş’ın “Güz gülleri” diye meşhur olan eseriyle bitti.
Selim Öztaş, sazlara, küçük korosuna ve dinleyicilere her an hakim olmak istiyor ve oluyor. Kendisi de parçalar söylüyor, tabii durmadan konuşuyor. Bunun için sahnede çok büyük bir efor sarfediyor.
Lafları biraz azaltsa iyi olur diye düşünüyor, başarısının ve enerjisinin devamını diliyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.