Mim Kemal Öke’yi 90’lı yıllarda televizyonda fırtına gibi eserken görmüştük. Sunuculuk, moderatörlük, tarih anlatıcılığı gibi rollerde karşımıza çıktı.
Genç, dinamik, özgüveni yüksek, Türkçesi güzeldi. Uzun süredir ortalıkta görünmüyordu.
Bugünlerde, yeni çıkan bir kitabıyla karşılaştım, adı şöyle:
Mim Kemal Öke Yaralı Ceylanlar Kulubü, söyleşi:
Fatih Vural (Sufi kitap).
Öke’nin ilginç bir kişiliği var, varlıklı bir aileden. Adını aldığı dedesi Mim Kemal Öke, Atatürk’ün hekimlerinden biri.
Öke, iyi okullarda okudu.
Dünyanın saygın üniversitelerinden Cambridge’te (Kembric) öğrenim gördü. Boğaziçi Üniversitesi’nde Türkiye’nin en genç profesörü diye anıldı.
Ailesinin dinle diyanetle hiç ilgisi yoktu, başta kendisinin de. Sonra dinle ve tasavvufla tanıştı.
CAMBRİDGE’TE MESCİT
Cambridge’te öğrenciler için küçük kiliseler vardır. Kilisenin papazı genç Öke’ye, “seni hiç kilisede görmedim” der. O da Müslüman olduğunu söyler.
O zaman Müslüman öğrenciler için bir oda (mescit) verelim denir ve verilir. Fakat Cuma namazı kıldıracak imam yoktur.
M.K. Öke kolları sıvar, önce Türkiye’den ilmihal kitabı ister, namaz kılmayı öğrenir. Ardından üniversitenin Şarkıyat bölümüne devam ederek Kur’an ve Arapça eğitimi alır. Verilen mescitte namaz kıldırmaya başlar.
İngilizce, Arapça ve Türkçe vaazlar verir.
Boğaziçi Üniversitesi’nde hoca olunca yabancı öğrenciler Öke’ye gelip mescit açılmasını, Cuma namazı kılmak istediklerini söyler. O da rektöre başvurur, isteği kabul edilmez. Zaten kendisi 28 Şubat hengamesinde Boğaziçi’nden atılacaktır.
Öke şöhretli ve ekabir görünümlü biriydi. Söyleşi kitabından anladığımıza göre sonunda olgun bir derviş olmuş.
Bunun hikayesi uzun. Nazlı adlı down sendromlu bir kızı doğar. Down’da doğuştan, fazladan bir kromozom bulunduğu için, bedende ve zihin fonksiyonlarında farklılıklar görülür.
M.K. Öke durumu fark edince, kendini kızına adar. Onu eğitmek, yetiştirmek, mutlu etmek için olanca gücünü harcar ve başarılı olur. Ona “babalık mesleğinin profesörü” denir.
Başka engellilere ders verir, bunun için olmadık hareketler yapar, o sırada çılgın, deli birine benzer.
İÇİNİ TEMİZEMEK
Adı geçen kitaptan bazı alıntılar:
“Yaşadığım üç aşama var. İlki ailemle birlikte yaşadığım Nişantaşı. İkincisi, dinle tanışmam. Üçüncüsü tasavvufla tanışmam.
“Doğanın kirlenmesine engel olmak istiyorsan, önce kendi içini temizlemeye çalış. Kendi kapının önünü de değil, kendi evinin içini süpürmekle işe başla.” Nefis eğitimi tasavvufun asıl amacıdır. Şu benzetme ilgi çekici:
“Bindiğin at nefsin, seni alıp götürürse; onu kontrol edemediğin takdirde seni, ruhunu sırtından atarak yok da edebilir.
Ama atını terbiye edersen, ona baldırlarınla sımsıkı yapışarak kontrol edersen, o zaman seni istediğin yöne götürür.”
Bir yanıt bırakın