Yerli ve milli olmak Sezen Aksu örneği-1

Bir zamanların “Minik Serçe”si Sezen Aksu şimdi 60’lı yaşlarında. Yüzlerce şarkıya imza atmış. 7’den 70’e halkımızın sevdiği bir sanatçı.
Son röportajlarından birini okuyunca bu satırları kaleme alma ihtiyacı duydum. Bazen hüzünlü, bazen şıkıdım, havai görünüşlü ama hikmetli laflar eden, kendine has tarzı ve buğulu sesiyle her zaman ilgi çekmiş ve sevilmiş biri Sezen Aksu.
Uçarı görünüşüne rağmen S. Aksu’da tam bir yerli ve milli damar var. Aile bağı çok güçlü ve geleneklerimize saygılı. Bakın ne diyor:
“Annemin babamınki gibi bir evlilik, tek eşli bir hayat çok saygı duyulası bir şey. Hala birbirlerinin gözünün içine bakıyorlar. Gerçek aşkı gördüm, çok nadir rastlanan bir şeyin çok yakın tanığıyım. Bu da insanın tekamülü anlamında, nefsine hakimiyeti anlamında çok ileri bir noktada olmayı gerektiren bir şey. Bende hayranlık uyandırır daima.”
*****
Sezen Aksu’nun babası Sami Yıldırım’ı 1970’lerin başında tanıdım. İzmir Milli Eğitim Müdür Yardımcısı idi. Ek ders alabilmek için başvurmuştum. Vakur, sakin, güven telkin eden bir görünüşü vardı. Demek ki Sezen o yıllarda 17 yaşında ele avuca sığmaz bir lise öğrencisi imiş. Sonraki senelerde babası için şöyle diyecektir:
“Babam dünyanın en iyi kalpli adamı… Gözüne bakamıyorum, nasıl o kadar temiz kalabilmiş diye… Ağlamak geliyor. Fakat köşeleri var. Atatürk devri milliyetçi muallimi olarak sunduğu sınırları zorlamayacaksın. Sonradan vizyonu biraz genişledi, fikirlerimi merak ediyor, değer verdiğini hissediyorum.”
******
S. Aksu fildişi kulesine çekilmiş biri değil. Yazılı ve görsel medyada bir hayli söyleşisi var. Arşivimde saklamışım, bundan 21 yıl önce 1994’te Nuriye Akman’la yaptığı söyleşi Sabah Gazetesi’nde 3 gün boyunca yayımlanmış. O sırada 40 yaşındadır ve güçlü bir manevi dünyası olduğu görülüyor. Gelişmeye de açık, şöyle diyor:
“Bu hayatın en temel gerçeklerinden birisi olan ölümle yok olduğumuza inanmıyorum artık. Fakat bizim biçimsel olarak gördüğümüz o noktadan sonra nereye varıldığı konusunda çok cahilim ve geliştirmek istiyorum.”
Akıl-gönül çatışmasında ikincisine önem verir: “Ben aklımı devreye soktuğum zaman genellikle çuvallayan biriyim. Çok denedim olmuyor.”
Ve ilave eder: “Mutlak gerçeği arayanlardanım. Dünyanın bu kadar olmadığına, hiçbir şeyin bu kadar olmadığına inananlardanım ben. Ama çok bilgisizim. Nasıl ulaşacağım oraya, ben de çok iyi bilmiyorum. Ama mutlak gerçekte dinlenmek.. Zaten bunun peşindeyim.”
*****
“Sen çıkarsan aradan, kalır seni Yaradan” denir. S. Aksu bunun farkında. Mesela “Ben” demekten çok şikayetçi:
“En büyük projem “ben” meselesinden sıyrılmak. Bütün bu şarkılar, sözler, sesim, kendi marifetimle elde etiğim şeyler değil. Bu bir lütuf, bir şans, dünyaya böyle gelmişim. Bana verilen bu şansı çalışkanlıkla değerlendirdiğime inanıyorum. Onun içinde kendi marifetim olmayan malzemelerden dolayı böbürlenmek saçma gelmeye başladı. Hayatın içinde övünmek, şişinmek veya kendini bir şey zannetmek… Peşine düştüğüm en vazgeçilmez şey, bu dünyevi “ben” duygusundan sıyrılabilmek. Bunu yaşamımı tamamlamadan halletmek istiyorum.” (http://www.nuriyeakman.com/node/1822)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.