Toprak damlı evlerin çocukları

Karaman kadim şehirlerimizden biri olup, önemli bir ticaret, kültür ve sanat merkezidir. Bünyesinde eski çağlara, Beylikler dönemine ve sonraki asırlara ait kültür unsurları barındırmaktadır. Halen Bisküvi ve bulgur üretiminde önemli yere sahiptir.

Karaman’daki “Anı Bisküvi” adlı kuruluş 1500 işçi çalıştırmakta ve 954 ülkeye ihracat yapmaktadır. Bu kurum kültür hizmeti olarak kitaplar da yayımlamaktadır. “Toprak damlı Evlerin Çocukları” adıyla 2 cilt halinde yayımlanan eserde Karaman kökenli kişiler yer almaktadır.

Bunlar Karaman’da doğmuş hepsi yüksek tahsil yapmış, üst düzey kariyerleriyle Türkiye ve dünyaya açılmış başarılı kimselerdir. İlk cildin Önsözünü yazan emekli yüksek bürokrat Sami Yaşar Ölçer’in ifadesiyle; burada hayat hikayelerine yer verilenler, 1940-1950 yılları arasında doğanlardır. Hepsinin evleri tek katlı, kerpiçten ve toprak damlıdır.

Ben Karaman’ı ilk olarak asker-öğretmen Bekir Sıtkı Erdoğan’ın (1926-2014) şiirleriyle tanıdım. Onun “Karaman’a hasretliğim/ Üzüle üzüle bitmez/ Yollar bir ip dağlar düğüm/ Çözüle çözüle bitmez” şiirini hep hatırlarım. “Dostlar Başına” adlı şiir kitabı çıkınca kendisinden istedim. İnci gibi yazısıyla “Değerli san’at-sever Mehmet Demirci’ye sevgi ve hürmetle… 30 Mart 1966, Heybeliada” yazıp imzalayarak göndermişti.

YOKSUL VE MUTLU
Kitaplarda çok zor şartlar içinde yetişmiş 90 adet iyi yetişmiş kimsenin çoğu kendi kalemlerinden çıkmış hayat hikayeleri yer almaktadır. Eserde 1940lı yıllar Türkiye’sinin Karaman ölçeğinde sosyal, kültürel ve eğitim hayatına dair otantik bilgiler bulunmaktadır.

Şu cümle ortak bir ifadedir: “Toprak damlı evler, yokluğun ve yoksulluğun paylaşıldığı, bölüşüldüğü evlerdi. Ama onca yoksulluk içinde sımsıcak mutlulukların da sıkça yaşandığı yerlerdi.”

40’lı, 50’li yıllarda sanırım bütün Anadolu böyleydi. Maddeci dünya görüşü ve kapitalizmin tüketim kültürü henüz yaygınlaşmamıştı. İnsanlar daha kanaatkar idi, paylaşmayı bilirlerdi. 1942 doğumlu Dr. Zeki Eryılmaz’ı dinleyelim:

“Hırsızlık, ahlaksızlık ve saygısızlık çok azdı; benim esnaf çocuğu olmamdan dolayı daha iyi gözlemleme şansım oldu. Rahmetli babam ve esnaf komşular, camiye gidince dükkân kapılarını kilitlemez, kapı önüne sandalyeyi ters çevirip giderlerdi. Esnaflar arasında ahilik terbiyesi ve adabı vardı. Fakirlik vardı ama aç olan yoktu. İnsanlar arasında güven ve yardımlaşma vardı.”

BEYİN GÖÇÜ
Kitapta sayısı fazla olmamakla beraber, çok zor şartlarda okuyup da yabancı ülkelerde yerleşmiş birkaç kişinin varlığı beni düşündürdü. Gönül arzu ederdi ki Türkiye’nin imkanlarıyla yetişmiş bu insanlar memleketimizde kalsın ve burada hizmet sunsunlar.

Mesela Karaman’da ilkokul ve ortaokula kayıt için 30 kilometre yürümek durumunda olan kimsenin biricik çocuğu, İzmir Fen Lisesi’nden sonra Londra’da ve Newyork’ta okur ve halen Amerika’da çalışmaktadır. Bunu ayıplamıyorum, sadece Türkiye’nin acı bir gerçeği olarak görüyorum. (Devam edecek)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.