Birkaç gün önce sosyal medya üzerinden bir mesaj geldi. Türk Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Sevgi Özküzne Hanımefendi göndermiş. Aynen aktarıyorum:
“AZİZ DOSTLAR’
Perşembe günü yaşadığım bir hadiseyi sizlerle paylaşmak istememin sebebi, her gün çok fazla can sıkıcı, heves kırıcı hadiseler yaşıyor ve paylaşıyoruz. Bu yaşadığım bana bir ümit ışığı oldu.
Çarşamba günü Bostanlı Kıbrıs Şehitleri Caddesindeki Pehlivanoğlu (Hanef) marketten streçle sarılmış, 1 kiloluk az yağlı görünümünde et aldım. Çekelim mi sorusuna hayır dedim ve öylece eve getirdim. Perşembe günü kıyma makinasını hazırladım, eti açtım ki, nerede ise üçte ikisi yağ, makinam yağları çekmedi.
Şansımı deneyeyim dedim ve poşet üzerindeki telefonu aradım. İsminin Hacer olduğunu söyleyen çok kibar bir hanıma durumu anlattım. Maksadımın sadece konuya dikkatlerini çekmek olduğunu söyledim. Benden etlerin fotoğrafını çekip göndermemi rica etti, 5 resim çekip gönderdim. Yarım saat sonra bir bey aradı. İsminin Hüseyin olduğunu ve Pehlivanoğlu’nun Genel koordinatörü olduğunu, Hacer hanımın kendisini bilgilendirdiğini söyleyerek özür diledi ve “Şimdi Mağaza müdürünü arayarak hatamızı telafi etmeye çalışacağız” deyince ben de:
“Bu ilgi ve nazik özrün benim için yeterli olduğunu ve başka bir şeye gerek olmadığını” söyledim. Ama yarım saat sonra Mağaza müdürü ve adının Ahmet olduğunu söyleyen bir bey aradı tekrar özür diledi. Israrla ev adresini istedi ve 15 dakika sonra bir delikanlı fevkalade nazik bir şekilde çok güzel çekilmiş ve ambalajlanmış bir kilo kıyma getirdi.
Bu “çok şükür ülkemizde de güzel şeyler oluyor” dedirten hadiselerden biri.
Çok şükür.. Paylaşmak istedim.. 31 Ağustos 2018 Cuma.”
*
Tam da benim bu köşede sık sık dile getirdiğim olumlu bir konu. Nedense kötü örnekler basında, sosyal medyada, kamuoyunda daha çok yer bulur. İç karartıcı haberlerle her gün ruh sağlığımız biraz daha tahrip olur. Oysa kainatta “iyi-kötü” dengesi vardır, hatta Hakk’ın Cemali Celaline galiptir. Yeter ki görmesini bilelim.
AHİLİK AHLAKI
Benzer bir olaya ben de şahit olmuştum. 1970’li yılların ortalarıydı. İzmir Kemeraltı girişinde sağda meşhur bir ayakkabıcı vardı: Nedim Pelin. Biraz pahalı fakat kaliteli ayakkabı satardı.
Bir gün oradan eşime bir ayakkabı aldık. Bir veya ikinci giyişinde üstteki atkısı yerinden çıktı. O günlerde tüketici hakları diye bir kavram pek bilinmezdi. Ne yapabilirim diye düşündüm. Nedim Pelin’e gidip patlak ayakkabıyı gösterdim. Kendi imalatları idi, maksadım kopan atkıyı yeniden diktirmekti.
Dükkandaki görevli ayakkabıyı eline aldı, dikkatle inceledi ve beni şaşırtan şu cümleyi söyledi: “Bunda imalat hatası var, bu bizim hatamız. Başka bir ayakkabı beğenin ve alın” dedi.
Önce inanamadım, bu pek alışık olduğumuz bir davranış değildi. Sevindim, teşekkür ettim.
*
Tarihimizde “Ahilik” kurumu vardı. Her meslek grubu bir Ahi teşkilatına bağlıydı. Bu sayede hatalı mal satanların zararı telafi edilirdi. Demek ki Nedim Pelin, bu Ahi ahlakını ve geleneğini, günümüzde devam ettirenlerden biriydi.
Bir yanıt bırakın