Ayasofya’nın camiye çevrilerek ibadete açılması bazı konular üzerinde yeniden düşünmemize yol açtı.
Bunlardan biri Hilal-Haç kavgasıdır. Bir başka ifadeyle İslam- Hristiyan rekabetidir.
Şurası bir gerçektir ki Batı Hristiyan dünyası, özellikle Müslüman Türklerin Anadolu ve Balkanlardaki hakimiyetini hiçbir zaman affedemedi. Geçmişte bütün Avrupa, birçok Haçlı seferi düzenleyerek Türk egemenliğine son vermek istediyse de başarılı olamadı. Haçlı zihniyeti hiçbir zaman son bulmadı. Farklı kılıklarda günümüzde de devam etmektedir.
Devletler ve medeniyetler arasındaki rekabet ve mücadeleyi durdurmak mümkün değildir. Bu mücadelenin ne kadar insani ve medeni olduğuna bakarsak, bu konuda Müslümanların üstünlüğü asla tartışılmaz. Bu özellik bizzat İslam dininden gelmektedir. Savaşlarda “çocukların, yaşlıların, kadınların, ibadethanelerdeki insanların” öldürülmemesi konusunda Peygamber Efendimizin kesin emri vardır. (Müsned, 1/300; Ebu Davud, Cihad, 82)
İslam hukukuna göre fethedilen bir ülkedeki gayrı müslimler “cizye” adlı bir vergi verip yeni devletin hakimiyetini tanıyarak yaşamaya devam eder. Buna karşılık devletin himayesi altında dini, ekonomik, kültürel her türlü hakkını kullanabilirdi.
Bu sayededir ki, Balkanların yerli halkları kendi kimliklerini korudular.
Ama daha sonra oradaki Türkleri zalimce göçe zorladılar. İspanya’da ise hiçbir Müslüman bırakılmadı.
MABET DOKUNULMAZLIĞI
İslam inancına göre mabetler kutsaldır.
Hac suresi 39. ayette saldırıya uğrayan Müslümanlara savaşmak için izin verilir. 40. ayette ise “içinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitlerin”yıkılmaması istenir.
İslam geleneğini devam ettiren Selçuklular ve Osmanlılar, fethettikleri şehirlerin en büyük kilisesini camiye çevirmiş (Ayasofya bu geleneğin bir örneğidir), diğerlerini Hristiyan nüfusun ihtiyacını karşılamak üzere bırakmışlardır.
İKİ MEDENİYETİN FARKI
Yüksek Mimar Mehmet Emin Yılmaz, on yıl süren bir çalışma yaparak, Osmanlı’nın hakim olduğu 18 ülkede kiliseye çevrilen Türk mimari eserlerini tespit etti.
Buna göre cami, mescit, tekke, türbe gibi eserlerimizden 329 tanesinin kiliseye dönüştürüldüğü görülür. Yunanistan’da 74 cami, 19 türbe, 1 imaret ve 2 namazgah kiliseye, 5 minare de çan kulesine çevrildi, böylece toplam 101 eser dönüştürüldü.
Bulgaristan’da 117 cami, 7 tekke ve 1 medrese kiliseye, 3 saat kulesi çan kulesine çevrildi. Sofya’da 1878’de bir gecede dinamitlerle 7 minare yıkıldı. Yılmaz, şuna da dikkati çeker: Kiliseye dönüştürülen camilerde Türk mimarisine ait dış özellikler tamamen değiştirilmiş, yapılar adeta yeni bir kimliğe sokulmak istenmiştir. Biz ise mimari özelliklere çok müdahale etmedik.
Mimari yapılara bizim kadar saygılı davranan başka millet yok. Bizim geçmiş medeniyetlere karşı hiçbir kompleksimiz olmadı. Bunun en güzel örneği Ayasofya Camisi’dir. 1453’ten beri gözümüz gibi koruduk, hem de kilise özelliklerine müdahale etmeden. Sadece mihrap, minber ve minare ekledik. (Bkz. youtube.com/ watch?v=mDZ5BV4c9LA&t=18s)
NOT: M. E. Yılmaz’ın çalışması basılmak üzere 1 yıldan beri İstanbul Fetih Cemiyeti’nde bekliyor. Ancak bu tür eserlerin basımı masraflıdır. Renkli resimlerle, çizimlerle dolu hacimli ve kaliteli kağıda basılacak bu kitabın satışı fazla olmaz.
Onun için Devletin veya bir himmet ehlinin sponsor olması gerekir. Duyurulur.
Thank you for your sharing. I am worried that I lack creative ideas. It is your article that makes me full of hope. Thank you. But, I have a question, can you help me?