Ukrayna’daki iç karışıklıklar dolayısıyla Kırım’dan söz ediyorduk. Kırım’la köklü kültürel bağlarımız var. Geçen yazıda bahsettiğimiz zorunlu göçler sonucu, 1870’lerden beri Türkiye topraklarına pek çok Kırım Tatarı gelmiştir. Kazakistan’da iken tanıdığım Tatar Türkleri, milli kimliklerine sahip olmuş kimselerdi. Sovyet baskısı altında en az bozulmaya uğrayanlar olarak onları gördüm.
Kırım ve Kazan Tatar Türkleri, entelektüel seviye olarak da başka soydaşlarımızdan daha iyi durumdadır. Kırım Türklerinden İsmail Gaspıralı ve Cemil Kırımoğlu gibi şahıslar isimleri unutulmayacak kimselerdir.
Ruslar Kırım’da Türkçe yer isimlerini değiştirdi. Akyar Sivastopol oldu, Akmescit’e Simpferepol dendi. Bir istisna Bahçesaray’dır. Meşhur Rus şairi Puşkin, sürgün yıllarını geçirdiği bu şehirde Bahçesaray Çeşmesi adlı şiirini yazmıştı. O yüzden Ruslar bu ismi değiştiremediler.
Burada Hansarayı’nda, üstün sanat değerine sahip mermer bir çeşme vardır: Gözyaşı Çeşmesi. Halen de turistik öneme sahip bir ziyaret yeridir. (Youtube’da Kırım’la ilgili birçok görsel ve video var.)
Benim Kırım ilgim, 1960’lı yıllarda başladı. Türk Yurdu dergisi Cengiz Dağcı’nın romanlarını tanıtıyordu. Kırım Türklerinin acılarını ve ıstıraplarını, o romanlarla öğrendim. ‘Yurdunu Kaybeden Adam’, ‘Onlar da İnsandı’, ‘O Topraklar Bizimdi’, ‘Korkunç Yıllar’ isimli kitaplardaki çilekeş, içli ve kahraman Tatar kardeşlerimizin yürek parçalayıcı halleri, komünizm zulmü altında çektikleri acılar içimi parçalamıştı. Bu kitaplar Varlık yayınları arasında ilk baskılarını yapmıştı.
CENGİZ DAĞCI
Cengiz Dağcı Kırım, Yatla, Kızıltaş köyünde 1919’da doğdu. Çocukluğu Rus emperyalizminin zulmü altında geçti. Kırım Pedagoji Enstitüsü öğrencisi iken İkinci Dünya Savaşı çıktı. 1940 yılında Sovyet ordusunda subay olarak savaşa katıldı. 1941’de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığındı. 1946’da Londra’ya yerleşti.
Cengiz Dağcı, kitaplarının Türkiye Türkçesi ile yazdı ve bizim ülkemizden dünyaya yayıldı. İyi ki öyle yaptı, çünkü burası ana vatandı, Dünya Türklüğünün yegane dayanağı idi. Kitaplardan ve olup bitenlerden önce biz haberdar olduk, sonra dünya öğrendi.
Romanlarında Kırım Türklerinin 1928’den sonra Sovyet komünist emperyalizminin baskısı altında çektiği acıları dile getirir, bir yurdun gasp edilişini anlatır. Bu arada konuyu, insanın kendini arayışı, zulme baş kaldırma gibi evrensel boyutlara taşır. Bunun yanında anlatılan olayların gerçekten yaşanmış olması da eserlerine ayrı bir güç katmaktadır.
Yeni tanıştığım Kırımlılara Cengiz Dağcı’yı, Kırgızlara da Cengiz Aytmatov’u okuyup okumadıklarını sorarım. Olumlu cevap alamazsam üzülürüm.
Cengiz Dağcı 2011’de Londra’daki evinde vefat etti. Türkiye büyük bir kadirşinaslık gösterdi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu girişimde bulundu. Türkiye’den katılan kalabalık bir topluluk tarafından 69 yıldır görmediği köyünde toprağa verildi. Yazar böylece cesediyle de olsa doğduğu topraklara kavuştu.
Bir yanıt bırakın