Kültürde yeşeren ümitler

Kubbealtı Lügati kültürü şöyle tarif eder: “Bir milletin inanç, fikir, sanat, adet ve geleneklerinin, maddi ve manevi değerlerinin bütünü.”

Bizim kültür değerlerimizin çok zengin ve farklı kökenleri vardır. Orta Asya’da İslam öncesi dönemleri başlangıç kabul edebiliriz. Eski Türk kültürüden bazı unsurlar Müslümanlık potası içinde erimiş, yeni bir terkip ortaya çıkmıştır.

Tarih içinde Batıya doğru hareketimiz sırasında İran topraklarından geçtik, Anadolu’da karar kıldık. Balkanlara uzandık, Mısır’a Kuzey Afrika’ya Hicaz’a hükmettik. Uğradığımız her yerden bir şeyler aldık. Tanzimat’tan itibaren Batıya yöneldik, Cumhuriyet’le birlikte Avrupa zihniyetini benimsemek için büyük çabalar gösterdik.

Bütün bunların elbette kültür hayatımıza etkileri oldu. Seyhun ve Ceyhun’un, Fırat’ın, Sakarya’nın, Nil ve Tuna nehirlerinin suları bizde toplandı; oralardan renkler, sesler ve lezzetler bir araya geldi. Anadolu’daki antik çağlara ait kalıntıları gün yüzüne çıkardık. Netice olarak çok çeşitli kültür kaynaklarına sahip olduğumuz bir gerçek.

KÜLTÜR POLİTİKAMIZ

Bütün mesele çağımızda nasıl bir kültür politikası takip edeceğimiz konusudur. Bu milletin adı “Türk”tür. Buradaki Türklük etnik ve ırk aidiyetinden çok, bir kültürel kimliğe işaret eder.

Bu millet Müslümandır. Buradaki İslamiyet “siyasi islamcılık” değildir. Ya nedir? İslam’ı bütün inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla benimseyip olgun insan haline gelme davasıdır. Yaradandan dolayı yaratılmışı sevme ölçüsüne sahip olma meselesidir. Bin yıllık Türk-İslam tecrübesinin esası bu anlayıştır.

Milli ve dini renk bizim kültürümüzde etle tırnak gibi, bedenle ruh gibi kaynaşmış durumdadır . Yahya Kemal’in “26 Ağustos 1922” adlı şiiri tam da bu gerçeği dile getirir:

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi/ Senin uğrunda ölen ordu, budur ya Rabbi/ Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın/ Galib et; çünkü bu son ordusudur İslam’ın”

BAKAN YARDIMCILARI

Sayın Cumhurbaşkanımız maddi alandaki birçok hizmete rağmen, eğitim ve kültür sahasında aynı başarı çizgisini yakalayamadığımızı birkaç defa dile getirdi. Doğrudur. Ama işin şu zorluğu var: Yol yapmak, sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak daha kolaydır. Eğitim ve kültür ise çok daha uzun vadeli bir iştir. Bunun için bilgili, donanımlı, geniş görüşlü ve idealist kadroya ihtiyaç vardır.

Ben bu defa daha ümitliyim. Bu yazımın sebebi Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığına atanan 2 değerli isimdir.

Bunlardan Ömer Arısoy’u şahsen tanımam. Ama Zeytinburnu Belediyesi’ndeki kültür ve yayın faaliyetleri fevkalade seviyeli ve güzeldi. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Benzer hizmetleri daha geniş çapta Bakanlık’ta da yapacağını ümit ederim.

İkinci Bakan yardımcısı Prof. A. Haluk Dursun bir kültür tarihçisidir, yerli ve milli kültür sevdalısıdır, bu makam için biçilmiş kaftandır. Nil’den Tuna’ya, Osmanlı Coğrafyasına Yolculuk, Tuna Güzellemesi gibi değerli kitapları var.

Haluk Dursun 2016’da bir ara Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı yapmıştı. “Şehir-İnsan, Medeniyet Köprüsü: Örnek Şahsiyetler Projesi” muhteşemdi. Projenin ilk uygulaması olarak bütün Türkiye’de “5 Şehirli” başlığı altında A. Süheyl Ünver, Ali Fuad Başgil, Ekrem Hakkı Ayverdi, Fethi Gemuhluoğlu ve Mahir İz tanıtılmıştı. Haluk Dursun müsteşarlıktan ayrılınca proje yarım kaldı. İnşallah bu defa devam eder.

Bu arada İl Kültür Müdürlüklerine bilgili, aktif ve bilinçli kimselerin getirilmesi önem taşır. Bakanlığa bu konularda başarılar dilerim.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.